"Dublinliler" Üzerine


 J. Joyce, yazın okumaları yapanlar arasında Ulysses adlı kitabıyla tanınır. Ulysses adını duyunca yazın okuru saygı duyar, çünkü aradığı şey Ulysses kitabı değildir. Tüm yazın okurları gibi ben de Ulysses kitabını almış, ilk elli sayfa okumuş ve anlamayıp aynen kütüphaneme geri koymuştum. Ulysses kitabını okuyamadım.

Okuyamadığım için yazarla bir bağ kuramadım. J. Joyce ve Ulysses romanı konusunda yargılarım tıpkı diğer okurlar gibi dezenformasyondan geçti. Evet, J. Joyce iyi bir yazardır, Ulysses ise bir şaheserdir elbette ben çıkıp da yahu ben bu kitabı okuyamadım, diyemedim.

Ne demek okuyamadım, J. Joyce’a kalkan eller kırılır, yuh be sana denmesinden mi çekindim?

Ulysses, entelektüelin mabedi kütüphanesinde olması gereken, okunmasa da orada olması gereken bir kitap, illa ki. Yazarla bağ kuramadım, şaheseri denilen Ulysses ile bağ kuramadım, yazarın adını duyunca hım hım deyip yorum bile yapmadan sessizce uzaklaşıyordum.

Ve bir gün olan oldu. İnternetten kitap alışverişi yaparken bedava kargo fiyat koşulunu yakalayamamıştım, eksik kalan kısım için on liralık kitapları fiyatına göre dizdim, eski dostum J.Joyce veresiyesini tahsile gelmiş bakkal gibi karşımda dikiliyordu. Sepete ekledim.

Açıkçası Ulysses’teki başarısızlığımı burada da yaşayacağım diye koşullanmıştım, bunun aksini yaşadığımı söylemeliyim. On beş öyküden oluşan Dublinliler adlı öykü kitabında aynı hüsranı, yenilgiyi yaşamadım.

İrlanda ve Dublin’de dini kurumların ulus kimliğin inşasında aynı Yunanistan ve Sırbistan’daki gibi bir işleve sahip olduğunu söylemeliyiz. Yazarın kendisi Cizvit okullarında temel eğitimlerini almış. O zamanki İngiliz işgali ve İrlanda milliyetçiliğinin gelgitli ilişkileri öykülerinde sezdirilmiş.

Öyküler kitabın adından da anlaşılacağı gibi Dublin ve çevresinde yaşayan orta-alt, orta-üst sınıfları ve İngiliz sömürge yönetimine yakın meslek gruplarındakileri konu ediyor. Öykülerin dizilimi ise zaman-mekân algısının işleyişine uygun kurgulanmış, öykülerin geçtiği küçük yerleşimden kente, ilk gençlik yıllarından, olgunluk ve yaşlılık dönemlerine uygun dizilmiş.

Karakterlere, sürekli çelişki, alakasız bir esinlenme ile sorunların çelişkilerin çözümüne ulaşması iyi yedirilmiş.

Öyküleri okurken yazılanlar kadar yazılmayan durumlar ve tespitlere ulaşabiliyorsunuz. Her bir öyküsüne başlarken kurduğu ilk cümleler bana güçlü göründü. Çıkmaz bir sokağın sessizliğini Hıristiyan Kardeşler Okulu’nun patırtısıyla bozuluyordu. Çıkmaz bir sokakta Hıristiyan Kardeşler Okulu.

Papazın ayin kadehini yanlışlıkla kırdıktan sonra yavaş yavaş delirip ölmesi, iki kız kardeşin ölen papazla kurdukları ince bağları yazarın anlatışı, sezdirmesi beni şaşırttı, mutlu etti.

“Melankolinin, mizacının en baskın hissi olduğunu düşündü ama inanç, teslimiyet ve basit sevinç tekrarlarıyla yumuşamış bir melankoliydi bu. Eğer buna bir şiir kitabında bir ifade verebilirse belki insanlar dinlerlerdi. Hiçbir zaman tanınmış olamayacaktı, biliyordu bunu. Kalabalıkları kendinden geçiremezdi ama belki de benzer akıldaki insanlardan oluşmuş küçük bir çevreye hitap edebilirdi. Belki İngiliz eleştirmenler, şiirlerinin melankolik bir tonda olması bağlamında onu Kelt Okulu sanatçılarından biri olarak tanımlarlardı.” (a.g.e. sf:87)

Şiirin, kavganın, dansın, dinin, yoksulluğun, çelişkinin, deliliğin, özcesi hayat denilen kargaşanın Dublin etabında olan bitenden kendi gerçekliğimizdeki ve coğrafyamızdaki sahnelere denk geldim.

Bazen sanatçılar verdikleri eserlerle ürettikleri içeriklerle yetinemeyip bir adım daha öne çıkar, bazıları çıkmaz bu normaldir.

Sanatçılar, diğer insanlar gibi debisi yüksek, tehlikelerle dolu hayat ırmağının bazen duru bazen bulanık akan sularında yol almaya, yaşamaya çalışmaktadır. Kimi kendi küçük dağında tek başına yaktığı çoban ateşinin seyrine bakarken körleşir, kimi yaktığı ateşin etrafında yarenleriyle beraber oturur, söyleşir. Böyle durumlarda aynı anlama gelen iki cümle vardır;

Hoş geldin–Güle güle.

*- James Joyce, Dublinliler, Aylak Adam Yayıncılık, 254 sayfa, 2018 yılı, 3. basım.