Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme Üzerine

 


Sanatı bilinçli olarak mı yapıyoruz, eğitmek için mi yapıyoruz, yoksulluğu bitirmek için mi yapıyoruz, yoksa çekirdek çitler gibi, salt vakit geçirmek için mi?

Ocak ayında işlerin yavaşlamasından kaynaklı, yıllardır kullanamadığım yıllık izinlerimin bir haftalık kısmını ev işlerini de ileri sürerek nihayet kullandım. Bir yandan ev işleriyle uğraşıp diğer yandan fırsat yaratıp bol bol kitap okudum. Elim ermediği için birikmiş kitabım çoktu. Taylan Kara’nın daha önce yayınlanmış, Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme adlı iki cilt olan kitaplarını sabah erken saatte başlayıp o gece uyuyana kadar bitirdim. Tanrı bilir bir daha ne vakit böyle uzun bir süre bulup da kitaplara gömülebileceğim? Hayatın bana bellettiğini sizlere söyleyeyim: mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur ve çok şey yapmamak lazım.

Yazar tarafından sade ve kavgacı olmayan bir dil ve duru bir bakış açısıyla sunulan, dipnotlu kanıtlı yazıları okurken yazının en başına yazdığım cümleye ulaştım; sanatı bilinçli olarak mı yapıyoruz, eğitmek için mi yapıyoruz, yoksulluğu bitirmek için mi yapıyoruz? Ben kendimi üç soru ile sınırlayıp yanıtlara koşullanmışken, Taylan Kara bambaşka bir yanıt verdi, sanat, edebiyat çok uzun süredir yukarıdaki sorular temelinde yapılmıyor.

Para, güç, alkış için her şeyi yapmaya hazır bir grup gereksiz “yüksek” egolunun, zavallı okurları, okumuşları aptallaştıran, zihinlerini sömürgeleştiren, ruhlarını oyun hamuru gibi yoğurup onları içten çökerten sanat, edebiyat, felsefe yapılıyor.

Bu çöküş halinde biz okur kısmında hata var mı, elbette var. Onca kitap okumamıza rağmen, her bir şeyi bilmemize rağmen medya köpürtmelerine sürekli prim verip bunların peşinden koşuyoruz. Gözlerimizi kapatıp koşmaya devam ederken duvarlara kafa vurmamız bundandır. Bir yandan şu da var 24 saat insan hayatında çok uzun bir süre, bunu bir şekilde doldurmak gerekiyor. Kimi insanlara 24 saat yetmiyor, kimi insanlar ise süreyi nasıl dolduracağını bilemiyor.

Uzun yaşamak için ne yeriz, ne içeriz, kaç saat uyuruz, kaç adım yürürüz bunları tek tek araştırırken aynı durumu zihin ve kişisel gelişim açısından yapmıyoruz.

Taylan Kara, zihni nasıl besleriz, omurgayı kaybetmeden, eksen sapması yaşamadan nasıl kendimizi geliştiririz, bizi öldürmeyen şey güçlendirir mi yoksa aslında çürütür mü, satır aralarında bazen yükselerek bazen mırıldanarak anlatmış.

Tüccar ya da girişimciler sadece tek bir sektöre yatırım yaparak işleri yürütmez, birden fazla iş alanında faaliyet yürütür. Finans gibi düşünün, bir yandan hisse alır, düşük riskli devlet tahvili alır, bir yandan repo yapar, vadeli mevduatlara göz kırpar, altın ya da değerli madenlerden alır. Bir yandan ev yaparken diğer yandan dağ taş maden arar, “boşa” akan dereye biraz betonla çevirip elektrik üretir. Zaten üçte birinin fazla üretim olduğunu düşündüğüm elektriği toprağa geri veren özel firmalara satar vs. yıl sonu geldiğinde bir alanda elde edemediği artı değeri diğer alanlardaki kar oranlarıyla idare edilebilir hale getirebilir. Burada önemli olan yılsonunda büyük zarar etmeden finansal varışı görebilmektir. Hataya, çomak sokmaya, ansızın gelişmelere burada yer yoktur. Sanat alanında da yapılan yatırımlar, tanıtımlar, dağıtılan ödüller, harcanan miktarların geriye dönüşü konusu şansa bırakılamazdı. İşin içine büyük miktarlarda parasal boyut girince size şans, başarı, ödül diye gözünüze sokulan her şeyden kuşku duyabilirsiniz. Yazar ve yazın âlemi kendi içindeki ilişkisi Cohen biraderler gibi değil, Habil ve Kabil biraderler gibidir. Kimin kimi nerede öldürüp gömdüğü belli değildir. Taylan Kara, esas olarak bunu irdelemiş, affedersiniz gözünüze acımasızca sokulan her şeyden kuşku duyun. Bana kalırsa kuşku duyun demek bile kibar kalır.

Mümkün mertebe aka ak karaya kara demek isterim. Ülkemiz son iki yüz yılda, eğitim, bilim, sanat, teknoloji ve özellikle yol, kaldırım, hafriyat iş alanlarında oldukça ileri noktalara ulaştı.

Dünyanın geri kalmış bölgelerinden ileri, coğrafya ve kültür olarak ait olduğu Batı dünyasının ise sınırında, ölmemiş, gülmemiş durumda. Durumumuzu buruk olarak tanımlayabiliriz. Bir Uganda, Eritre değiliz elbette. Uganda ve Eritre olmamanın memnuniyet halinin bizi rehavete sürükleyeceğini düşünerek Almanların dediği gibi deyip iyimserliği abartmayayım, gut! (iyi.)

Kötünün iyisi durumda olduğumuzu varsayarak, çıkmamış candan umut kesilmez deyip, şöhretli tanıtıcıların, büyük dağların ve küçük dağların sahiplerinin ötesinde bir öneri olacak benimkisi, hayatı sorgulayalım diyen kitapları sorgulayalım, sorgulamanın kendisini sorgulayalım. Sorgulamanın kendisi eğer sorgulanmaya hesap sorulmaya kapalıysa, orada burnumuza dayanan sorgulamada sıkıntılı olabilir. Eh bu kadar aptallaştırma işi ancak okumakla mümkün. Pahalı telefon kutusunda hıyar satılan ülkede yaşıyoruz, her türlü uyanık olmakta fayda var.

Bazen sırf değişiklik olsun diye aptallar için yazılan hap kitaplar okuyorum, kalitesiz beta tipi şiddet filmleri izliyorum ve lahmacun yiyorum.

Bünyeyi hepten zehirsiz bırakmayalım. İlk ani aptallaştırma baskınında deli düveye dönmemek, kırıp dökmemek, sakin kalmak gerek. Hap kitapların üstüne Edebiyatla Ahmaklaştırma ve Felsefeyle Çökertmeyi, Taylan Kara’yı okudum: Adam haklı, hem de çok haklı!

*****

Taylan Kara’nın Kitaplarının Künyeleri

Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 1.Cilt, Hayal Yayınları, Sayfa Sayısı:208, 2019 yılı.

Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 2.Cilt, Bulut Yayınları, Sayfa Sayısı: 256, 2020 yılı.