Kazancı Yokuşu ve Ferhan ŞENSOY

 

İstanbul’a son gittiğimde sabah erkenden turlamaya başladım. Dile kolay 18 yıldır gelmemişim payitahta. Fındıklı Parkı’nda soluklanıp, Taksim yazan o çok dik yokuşa baktım, çıkar mıyım çıkarım deyip başladım tırmanmaya.

Yokuşun ne yokuşu olduğunu bilmiyordum. Rahmetli babamın, içince unutamadığı yokuşuymuş. Kazancı Yokuşu, adını bilmediğim beni nefes nefese bırakan bir kapan.

İçinde acar reklamcıların, çiçeği burnunda öğrencilerin yaşadığı, aylardır yıkanmamış perdelerin, tozlu masalarda lahmacun servis edenlerin mekanı ha bir de Cihangir’i aratmayan sürüsüne bereket kedilerin mekanı.

Yokuşun ara sokaklarında sandalyelerini sokağa atmış teyzeler kendi arasında konuşuyordu, çok kahrettiler dedi biri sesini kontrolsüz yükselterek, yükselen sesin tınısından kontrolün kaçtığını anladım, bu aralar bu tınıya iyice aşina olmuştum.

Ben yaklaşırken sustular, yüzümde maske olmasına rağmen ince bir tebessüm edip başım yerde hafifçe selam verip yanlarından geçtim. Kırk yıl önce genç sevgililer, eşler için çarpan kalpler şimdi belli ki kızları çokça torunları için dayanıyordu bu yokuşun kahirliğine.

İlk sert yağmurda su basacak diye teşhis koyduğum yokuşu tamamlayıp, aklımdaki son anıyı yok etmek için diğer bir Taksim sokağının başına gittim. Mis sokağa.

Ferhan Şensoy, vefatını televizyonda duyunca daha önce alıp okuyamadığım, yazarın ilk kitabı olan Kazancı Yokuşu geldi aklıma. Hemen kütüphaneye gidip kıyıya kısmış kitabı çıkarıp okumaya başladım.

Hayatın kadını, düşmüş Melek Abla, Albayım Necdet, Trabzon köylüsü playboy Ercüment, manav Recep, terzi Mahmut, Nurettin, Memet, yaratılan karakterlerin hepsi hayattan sayfalarda dipdiri.

Kitabın yazım dili konuşma diliyle yapılmış. Bir iki defa ben de bunu denemek istemiştim sonra hoşuma gitmedi, vazgeçtim. Yazı dili ve konuşma dili biçem yönünden birbirine benzemiyor.

Düz yazı ne kadar şiveli olursa beni okur olarak daraltıyor. Okur olarak beni içine dahil etmeyen romanlara bile yetmiş sayfa dayanmışım, Ferhan Şensoy için yazım dili sorununu çözüp sonuna kadar devam ettim. İçimdeki sesle okurken hepsini düzgün Türkçe ile okudum.

Yazarın yaşadığı atmosferin bunda etkisi olduğunu düşünüyorum. Nisan 1978’de ilk basımı yapıldığında Galatasaray Liseli bir yazarın şive kullanması bana yine de garip geldi.

Belki yetişip içinden çıktığı kurallar ve kaideler bütününe böyle karşı çıkmak istedi. Belki tiyatro oyunu ya da senaryo diye başladığı yazıtları, metinleri tek öykülü, bol karakterli bir romana dönüştürdü.

Geçiyordum uğradım deyip, pardon yaniyi dilinden düşürmeyen Varsayalım İsmail, varsayalım yokum deyip çekti gitti.

Ferhan Şensoy, Kazancı Yokuşu, Ortaoyuncular Yayınları, 5. Basım, Aralık 2007, 143 sayfa.