HOTEL CONTINENTAL, KIZIL KMERLER ve BÜYÜDÜĞÜM ŞEHİR
80’li yıllarda, taşrada zaman geçmek bilmezdi, bilgi ulaşılmazdı, her şey müthiş tek düze geçerdi, berbat günlerdi.
Pazar günü en melankolik gündü. Akşam tırnaklar kesilirdi, banyo yapılırdı, ödevler kontrol edilirdi. Birbirinin aynısı günler, şiddetin gündelik hayatta normal ve yerine göre gerekli sayıldığı zamanlardı. Okulda öğretmenlerden sistematik şiddet görmeyi normal karşılardık. Sokakta ise farklı mahalleden biriyle kavga edip, olası bir mahalle kavgasına karışmanız haftada iki defa ise bu kabul edilebilir normallikte bir şeydi.
Hayatın ve insan hayatının bir değeri olmadığına ikna edildiğiniz, zamanın durduğu bir Ege ilçesinde hayata gözlerinizi açtıysanız şiddetin kendisi, sizin için seçimli bir yol değil, tamamen içine doğduğunuz doğal bir ekosistemdir. Bu ekosistemde var olabilmeniz için dayak yemeye de atmaya da hazır olmalısınız. Ortaokuldaki alelade bir kavgada, ceket kollarınızın astarı içten yırtılınca dikiş dikmeyi öğrenmeniz sizin için elzemdir.
Artık şiddetin direkt size dokunamadığı bir dönemdesiniz. Gücü gücüne yetenler mekânında kadınların, çocukların, hayvanların leblebi gibi harcandığı dönemin gözümüzün önüne serildiği iletişimin, bilgi çağının içindeyiz.

Wick’in serileri son bulduğunda dizi yapımcıları insanlığın içindeki boş vakti nasıl değerlendireceğini bilememe halini iyi yakalayıp serinin içinden üç bölümlük bir dizi daha çıkardılar.
John Wick serisini izleyenlerin bildiği üzere, katillerin dokunulmaz alanı olan The Continental Otel hem filmde hem yeni çekilen dizide merkez noktalardan biridir.
İyi de Kamboçya’da neler oldu böyle? Pol-pot ve grubu Kızıl Kmerler milyonlarca insanı öldürmemiş miydi? Dizide böyle bir şey olmadığını bütün bu kıyımları yapanın Amerika ve Fransa olduğunu sezebilirsiniz. Eski sıkıcı seksenli yıllarda bunu bırakın sezmeyi, tam tersini size empoze ederlerdi, üstüne giyecek eşyası olmayan, çapa ile mızrak ile savaşmış Pol-pot ve adamları milyonlarca insanı katletti dediler, biz de inandık.
Sezgisel olarak da olsa, Amerikalıların kendi suçlarını, milyonlarca insanı napalm ve bombalar ile toplu olarak kırdıklarını kabul etmeleri güzel bir şeydir.
İkinci bölümü bitirdikten sonra, kütüphanemde duran 1970’li yıllarda basılmış, artık yeni baskısı yapılmayan, Savaşan Kamboçya kitabını açıp gazeteci Nuri Çolakoğlu ve Mehmet Ataberk’in izlenimlerini ve Pol-pot ile yaptıkları söyleşiye göz gezdirdim.
Canlı bomba konusu aklıma takıldı, ben mi okumadım yoksa böyle bir şey Kamboçya’da hiç olmadı mı? Anlatılmadı mı? Kitapta canlı bomba olayına dair herhangi bir anlatım yok.

Canlı bomba işi daha çok Ortadoğu ülkelerine has bir yöntemdir. Dizideki katil eski kızıl Kmer karakter Yen’in mazisine bakıldığında canlı bomba yeleği giydiren öz babasını görüyoruz.
Dizide verilen mesaj aslında şöyle; tamam beyler ve bayanlar, ölüm tarlalarını Kmerler yapmadı ama o kadar da iyi insanlar değiller, bakın öz babası Kmer kızı canlı bomba yapıyor, kız da kabul etmeyip bizim oğlan, sarı Frank ile özgürlükler diyarına, bizim ülkemize, Amerika’ya kaçıyor, bla, bla, bla…
Dizi ve kitabın Künyeleri