SENİ VAR EDER!

 


İki 19 Mayıs üzerine.
Bir meşe ağacına hayır sen meşe değil çınarsın desen, meşe ağacı ne yanıt verir? Bana kalırsa meşe ağacı bize bir yanıt veremez. Varsa bir yanıtı büyük ihtimalle, buğdayla, başakla muhabbet halindeki Nebati Bey ile olur diye düşünüyorum.

İnsan için durum biraz farklıdır. Elbette insan olan ağaçla, suyla, ineğiyle, keçisiyle, evcil hayvanıyla da konuşabilir, bunda anormal bir durum yok, anormal olan ise konuştuğumuz varlıkların bize kendi dilimizde yanıt vereceğini düşünmemiz. 😉
Bir insan için kimlik, kendini var eden doğumuyla getirdiği ve istese de istemese de taşımak zorunda olduğu sırtındaki kamburu ya da kıvancıdır. En iyisi mi dünyanın üzerindeki kara parçalarında yaşayan, idrak yeteneği olan bir tür olarak önce insanlığımızla sonra da kendi kamburumuzla başkasını üzmeden mutlu olma yollarını aramalıyız, amaca ulaşamazsak bile gidilen yolu belirlemek bile güzeldir.

Geçen gün yine kendi kavmimden, Rumeli-Balkan coğrafyasında yaşamış ve hayatını anavatan Türkiye’de devam ettiren Rumeli Türklerinden bir arkadaşımla konuşuyordum, laf arasında söylediği söz aklıma takıldı, Anadolu’da Türk olmak, müslüman olmak kolay, Sınırların dışında Rumeli’de, Avrupa’da Türk ve müslüman olmak ise büyük bedeller ister. Ben aslında neyi kastettiğini anladım yine nesnel yaklaşmaya eksik kalan kısımları tamamlamaya çalıştım.

Sadece olayın “bizimle” ilgili olmadığını Türkiye’de de büyük sıkıntılar yaşandığını hatta hemşerimiz, ailesi gibi kendisi de Balkanlarda doğmuş, büyümüş ve kazandığı okul dolayısıyla İstanbul’da yetişmiş, Osmanlı İmparatorluk döneminin nadide generallerinden kurtarıcı Makedonya Kocacık Köyü kökenli, Selanik doğumlu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anavatanı kurtarmak için Samsun’a hareket edişini ve diğer konuları biraz daha birleştirerek anlatmaya çalıştım.
Anadolu ve anavatan Türkiye için başlayan açık işgal, Türk toplumunun toptan imhasını içermekteydi.
Osmanlı kralının ise toplumun sorunlarına yanıt oluşturamayacak bir zihniyette olması çözülmenin ve imhanın yüksek boyutlara varma riskini içinde barındırıyordu.
Güney bölgelerinde Hatay Dörtyol ilçesinde Fransızların özendirme ve silahlandırmasıyla atağa geçen Ermeni emperyalist işbirlikçi paramiliter çetelerine karşı 19.Aralık.1918 tarihinde Hoca Ömeroğlu Mehmet Çavuş (Mehmet Kara) ilk kurşunu attı.
15.Mayıs.1919 tarihinde İzmir’i işgale başlayan Yunan ordusunun sancaktarını vuran Batı Trakya Türklerinden hemşerimiz Selanikli Osman Nevres (gizli örgütteki adı ve en çok bilinen takma adı Hasan Tahsin) Yunan işgaline karşı ilk kurşunu attı. Bu iki direniş hareketi, kendiliğinden ve spontane olarak görülebilir, doğrudur da.
İşgale karşılık veren örgütsüz, kendiliğinden tavır alışlardır ve çok değerlidir, morali bozulan toplumun, yok edilme korkusu yaşayan saraydan umudu kesmiş toplumun moralini düzeltmiş, emperyalistlere ve yardakçılarına bu iş sizin için çantada keklik olmayacak mesajını iletmiştir. Bu noktada ise Gazi Paşa’nın İstanbul, Akaretlerde oturan kız kardeşi ve annesiyle, ailesiyle vedalaşıp Samsun tarafına gitmek için yola çıkması tamamen çok küçük bir örgütün mutlak gizlilik içinde yürüttüğü bilinçli bir tavır alıştı. Gazi Paşa, Samsun’un havası güzeldir, eh emekli de olduk, şöyle bir dolaşıp Karadeniz turu yapıp geleyim diye yola çıkmamıştır.
İrade ve idrakle yapılan bu yolculuk 19 Mayıs 1919 tarihinde milli mücadelenin mihenk taşı haline getirmektedir. Buraya bir daha yazayım, 19 Mayıs, zeki bir adam ve adamlar tarafından en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, tasarlanmış bir plandır: İşgalden kurtuluş planının başlangıç tarihidir.

Diğer yandan, Anadolu ve krallıkta kalan bir parça Trakya bölgesindeki varlıklı tüccar, esnaf, toprak sahibi ailelerin iyi eğitim almış, batı tipi hayatı iyi bilen, dil bilen, yurt dışında bulunmuş, okuma-yazma bilen o dönemin Türk aydınları ise kendi arasında müdafa-i hukuk kongrelerini toplamaya, şuralar örgütlemeye bir yandan neler yapılabilir bunlar üzerine fikir ve eylem yürütmeye çalışmaktaydı. Anadolu’daki bu genel görüntü, herkes defansa geçsin ben öne geçiyorum diye bağıran mahalle delikanlısı havasında görünüyordu. Bu direnişlerin, dağınık örgütsüz çabaların değeri düşük değildir, beyhude değildir sadece iyi bir sonuç almaya dönük değildir.
Burada Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri, Kongreleri olmasaydı, 19 Mayıs’ta uygulamaya konulan kurtuluş planı işe yaramayabilirdi.
Anadolu’daki 19 Mayıs üzerine sizler eminim benden daha bilgili ve konuya vakıfsınızdır. Burada kesip sizlerin bilmediği diğer bir 19 Mayıs’tan bahsetmek isterim.

Biz Bulgaristan Türk ve göçmenlerinin 19 Mayıs’ına.
1984-1985 yıllarında Bulgar kolluk kuvvetleri Jivkov’un saldırın emriyle Türk-Pomak ve diğer müslüman dağ köylerini ağır makinalı silahlarla taramış. Köyler yakılıp ve dinamitlerle havaya uçurulmuş. Türklüklerinden, dinlerinden vazgeçmek istemeyen Türk köylüleri canını kurtarmak için çaresizce dağlara kaçmaya Rodop ve Balkan dağlarında saklanmaya çalışmış.

Etnik ve dini soykırım, asimilasyon, köylerin yakılması, köy ve şehir adlarının değiştirilmesi, camilerin kapatılması, Türk kimliğini taşıyanların adlarının zorla değiştirilmesi, komünist görünümlü rejimin aslında bir çeşit slavo-faşist karaktere bürünmesi insanların hayatını cehenneme çevirmiş. Demirperde ülkesi olduğu için ne yurt dışına çıkabiliyorlar ne de ülke içinde sığınabilecek büyüklükte örneğin İstanbul kadar büyük bir metropolü yok. Tamamen kıskıvrak sıkıştırılmış durumdalar. Su bile önüne biriken engeli belli vakitten sonra birikir birikir ve aşar yoluna gider.

19 Mayıs 1989 Cuma günü Bulgaristan Kırcaali Eyaleti bu satırları yazan kişinin ailesinin geldiği Cebel İlçesi’nde özde slavo-faşist lafta ise “komünist” rejime karşı ilk büyük silahsız ayaklanma başladı. Cebel’deki silahsız ayaklanma yaktığı kıvılcım ateş olup Şeyh Bedrettin diyarı Deliorman’a kuzeye doğru yayıldı.

Yine diğer bir Kırcaalili dünyaca ünlü, spor alanında Türkiye’ye ilk uluslararası çarpıcı başarıları getiren Naim Süleymanoğlu’nun yaşanan soykırımı ve kanlı asimilasyonu anlatması rejimi zor durumda bıraktı, Türkiye’nin bastırmasıyla Türkiye sınırının açılmasıyla soykırım son buldu, asimilasyon noktalandı.

19 Mayıs Bulgaristan Kırcaali’de Cebel Günü olarak kutlanır. Hâlâ o coğrafyaya gidip rahatlıkla kendi dilimizde kendi kimliğimizle yadırganmadan yaşayabiliyorsak bu hep geçmişteki çabaların, çekişmelerin sonucudur.
Anadolu 19 Mayıs’ı ve Balkanlar-Bulgaristan’daki 19 Mayıs’ını ben böyle anlatabildim. Eksiğim illa vardır, affedin.
Bornova-İzmir. 19.Mayıs.2023

Yazı, 19.05.2023 tarihinde Gazeteiçerik'te yayımlandı.

SENİ VAR EDER! | Gazete İçerik (gazeteicerik.com)